Hemoroid hastalığı nedir?
Kalın bağırsağın son kesimine anal kanal denilmektedir. Hemoroidler anal kanalda normal olarak yerleşim gösteren damarsal dokuları içeren yapılardır. Anal kanalda hacim oluşturarak dışkının tutulmasına yardımcı olduğu düşünülür. Genel olarak sağ, sol ve ön yerleşimli olarak üç bölgede sıklıkla bulunabilirler. Ağrı, kanama, dışkılama sonrası sarkma gibi şikâyetler olduğunda hemoroid hastalığından bahsedilmektedir. Üç bölgede sıklıkla yerleşim göstermelerine rağmen anal kanalı çepeçevre saran hastalıkta görülebilmektedir. Uzun süre devam eden kabızlık, az sıvı tüketme, lifli gıdaların az tüketilmesi ve uzun süre tuvalette oturma en önemli risk faktörleridir.
Hemoroidal hastalık yerleşim yerine göre iç hemoroidler ve dış hemoroidler olarak ikiye ayrılmaktadır. Anal kanalın dışında yerleşen dış hemoroidler, damar içerisinde kan pıhtısı oluşması sonucu şiddetli ağrıya yol açabilirler. Bunun dışında dış hemoroidlerde ele gelen şişkinlik, akıntı ve hijyen problemleri görülebilmektedir. Anal kanalın içerisinde yerleşim gösteren iç hemoroidlerde dışkılama sırasında veya sonrasında ağrısız parlak kırmızı renkte kanama, dışkılama sonrası elle içeriye itilebilen veya itilemeyen yumuşak çıkıntı görülebilir. 40 yaş üstü hastalarda veya ailesinde kanser hikâyesi bulunanlarda taze kanamanın sebebinin aydınlatılması için ayırıcı tanıda kalın bağırsağın tamamının incelenmesi gerekmektedir. İç hemoroidler 4 dereceye ayrılırlar, birinci ve ikinci derece hemoroidler diyet ve beslenmenin düzeltilmesi, ilaç tedavisi ve dışkılama alışkanlığının düzenlenmesi ile tedavi edilirken üçüncü ve dördüncü derece hemoroidlerde basit tıbbi müdahale yetersiz kalabileceği için cerrahi tedavi gündeme gelmektedir.
İç hemoroidlerin sınıflaması
1. derece: kanama var, dışkılama sonrası sarkma yok
2. derece: kanama ve/veya dışkılama sonrası kendiliğinden içeri giren sarkma
3. derece: kanama ve/veya dışkılama sonrası elle içeriye giren sarkma
4. derece: kanama ve/veya içeri itilemeyen sarkma
Anal fistül
Anal bölgede uzun süreli akıntı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Fistül içi boş iki organ veya içi boş organ ile cilt arasında oluşan kanala verilen isimdir. Anal fistülde anal kanal ile cilt arasında oluşmuş kanal mevcuttur. Sıklıkla anal bölgede bulunan salgı bezlerinden gelişen apseler sonrasında oluşmaktadır. Bunun yanında inflamatuar barsak hastalıkları, travma ve doğum sonrası yırtıklar nedeniyle de oluşabilmektedir.
Temel şikâyet anal bölgede kötü kokulu akıntı, çamaşırın lekelenmesi ve rahatsızlık hissidir. Anal fistüller dışkının tutulmasını sağlayan kaslarla olan ilişkisine göre sınıflandırılırlar. Anal fistül geliştikten sonra cerrahi olarak tedavi edilmesi gerekmektedir. Fistülün yerleşim yeri tedavi seçeneklerini belirlemede önemlidir. Değerlendirmede kolonoskopi ve anal manyetik rezonans görüntüleme önerilmektedir.
Pilonidal Sinüs
Kıl dönmesi olarak da bilinen hastalık çoğunlukla kuyruk sokumunda uzun süreli akıntı, iltihaplanma atakları ve ağrı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Doğumdan itibaren vücut orta hat kapanma sorunu nedeniyle kuyruk sokumunda boşluk oluşması ve kıl köklerinin o bölgede içeriye doğru büyümesi ile oluşabileceği gibi uzun süre oturma, sert kıl yapısına sahip olma ve tekrarlayan travmalar sonucu kıl köklerinin içeriye doğru ilerlemesi ile de meydana gelebilir. Kuyruk sokumunda ani başlangıçlı, zonklayıcı, şiddetli ağrı ve iltihaplanma ile kendini gösterebileceği gibi kuyruk sokumunda uzun süre devam eden kötü kokulu akıntı ile de tanı konulabilmektedir.
Kıl dönmesine bağlı apse ile tanı konulan hastalarda öncelikle apsenin boşaltılması ve uygun antibiyotik tedavisi verilerek apsenin gerilemesi sağlanmalıdır. İltihaplanma geçtikten sonra kalıcı tedavi yöntemi hastanın muayene bulgularına karar verilmektedir. Uzun süre akıntı ile tanı alan hastalarda boşluğun genişliği ve şikâyetin süresine göre tedaviye karar verilmektedir.
Lazer tedavisi nedir?
Lazer odaklanmış ışık dalgalarının oluşturduğu yoğunlaştırılmış ışın demetidir. Ayarlanabilir özelliği ile istenilen bölgede istenilen miktarda ısı uygulanmasına olanak sağlar. Kontrol edilebilir olması, sadece hedef alana odaklanması, çevre dokulara az hasar vermesi nedeniyle tıpta çok çeşitli kullanım alanları mevcuttur. Anal bölge hastalıklarında kullanımının güvenli olduğu son yıllarda kanıtlanmıştır. Uygulamanın ağrısız olması, günübirlik işlem ile yapılması, hasta konforunun yüksek olması ve hastalarda iş gücü kaybına neden olmaması nedeniyle uygun hastalarda sıklıkla tercih edilmektedir.
Hemoroid hastalığında lazer tedavisi
Diyet ve beslenmenin etkisiz olduğu, kanama, şişkinlik ve ağrının devam ettiği hastalarda cerrahi tedavi uygulanması önerilmektedir. Klasik cerrahi tedavide hastalıklı olan hemoroidal damarlar dikişlerle bağlanarak çıkarılmaktadır. Bu durumda ameliyat sonrası dönemde hastalarda ağrı ve iş gücü kaybı görülebilmektedir. Uygun hemoroid hastalarında lazer tedavisi ağrısız, hızlı günlük hayata dönme ve hastanede yatış gerektirmemesi nedeniyle tercih edilmektedir. Uygulanan lazer ışınının kontrol edilebilir olması, çevre dokulara daha az hasar vermesi ve başarı oranının yüksek olması en önemli avantajlarıdır. Hemoroid hastalığına neden olan damar yapıları kontrollü bir şekilde mühürlenerek hastalığın tekrarı engellenmektedir. İşlem uygulanan hastalar aynı gün taburcu edilerek günlük hayatlarına daha hızlı dönmektedir. Doğru teknikle uygulanması sonucu komplikasyon oranının düşük olmasını sağlamaktadır.
Anal fistülde lazer tedavisi
Anal fistül hastalığında fistülün dışkıyı tutmayı sağlayan kaslarla olan ilişkisi nedeniyle fistül kanalının tek seferde kesilmesi mümkün değildir. Bu durumda fistül içeriği temizlendikten sonra kanal içerisine seton denilen lastik bir ip yerleştirerek kasları ve fistülü kontrollü bir şekilde kesmek gerekmektedir. Yerleştirilen bu seton 3 ile 5 hafta arasında kontrollü bir şekilde kendiliğinden düşmektedir. Seton uygulanan hastalarda özellikle ilk haftalarda devam eden ağrı, akıntı ve rahatsızlık hissi günlük yaşantıyı olumsuz yönde etkilemektedir. Lazer ışınlarının kontrollü olması nedeniyle anal fistülde uygulanması sonucu dışkıyı tutmayı sağlayan kaslar etkilenmemektedir. Uygun hastalarda lazer uygulaması sonrasında hastalar günlük yaşantılarına aynı gün dönebilmektedir. Kanal içeriği temizlendikten sonra lazer probu fistül içerisine yerleştirilerek kontrollü bir şekilde yakma ve mühürleme işlemi yapılabilmektedir. En önemli avantajı hastalarda ameliyat sonrası görülen ağrı, akıntı ve rahatsızlık hissinin en az düzeyde olması ve hastanede yatış gerektirmemesidir.
Pilonidal sinüste lazer tedavisi
Pilonidal sinüs hastalığının tekrar etme eğiliminin yüksek olması cerrahi tedavide zorlayıcı olmaktadır. Amaç hastalıklı dokuyu çıkararak yerine sağlıklı doku getirerek hastalığın tekrarına engel olmaktır. Bu amaçla çeşitli cerrahi yöntemler uygulanmaktadır. Sinüs bölgesinin çıkarılarak dikişler yardımı ile kapatılması, doku kaydırma yöntemleri ile sağlıklı doku getirme yöntemleri mevcuttur. Bu tekniklerden sonra dikişlerin açılmasını engellemek ve sağlıklı iyileşmeye olanak sağlamak için ameliyattan sonra ilk günlerde vücut hareketlerinin kontrollü olarak en aza indirgenmesi tavsiye edilmektedir. Onarım yapılan bölgede yara iyileşme problemleri sonucu yarada açılmalar ve uzun süren pansuman ihtiyacı yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Uygun hastalarda pilonidal sinüs içeriği kapalı olarak temizlendikten sonra lazer ile sinüsün yakılarak mühürlenmesi sonucu dikiş ihtiyacı olmamaktadır. Doku iyileşmesi kapalı olarak gerçekleştiği ve kesi yeri olmaması nedeniyle hareket kısıtlamasına gerek yoktur. Hastalar aynı gün günlük hayatlarına devam edebilmektedir. Lokal anestezi eşliğinde lazer uygulaması sonrası hastanede yatış gerektirmemektedir.
Lazer tedavisi hangi hastalara uygulanır? Yan etkisi var mıdır?
Lazer tedavisi uzun süredir çeşitli tıbbi müdahalelerde kullanılmaktadır. Hemoroid, anal fistül ve pilonidal sinüs hastalıklarında da kullanılmaya başlanmış ve güvenilirliği uzun süre önce kanıtlanmıştır. Son yıllarda dünya genelinde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Genel olarak erişkin hasta grubunda ek hastalıklara bakılmaksızın tüm hastalara uygulanabilmektedir.
Hemoroid hastalığında birinci ve ikinci evrede diyet düzenlenmesi ve ilaç tedavisi ile şikayetleri gerileyen hastalara cerrahi müdahale gerekmezken, şikayetleri gerilemeyen hastalara uygulanabilmektedir. Üçüncü evre hemoroid hastalığında etkili bir tedavi dördüncü evre hemoroid hastalığında etkinliği düşük olmaktadır. Bu nedenle hastaların dikkatli şekilde değerlendirilmesi, birinci basamak tedavilerinin düzenlenmesi ve takiplerinin yapılması gerekmektedir. Cerrahi tedavi gerekliliği olan hastalarda lazer tedavisi etkili bir tedavi seçeneği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Doğru teknikle uygulanması durumunda çalışmalarda lazer tedavisi sonrası bildirilen yan etki oranları çok düşüktür. En önemli avantajı uygulama sonrası ağrı şikâyeti klasik cerrahi tedaviye göre belirgin olarak düşük olmasıdır. Bunun yanında işlemin hastanede yatış gerektirmemesi ve uygulama sonrasında fiziksel hareketlerde kısıtlama gerektirmemesi sonucunda iş gücü kaybı yaşanmamaktadır.
Lazer tedavisinin sonuçları, klasik cerrahi tedavi uygulanan hemoroid, anal fistül ve pilonidal sinüs hastalarında karşılaştırıldığında benzer başarılı sonuçların alındığı görülmüştür. Yan etki bakımından yine klasik cerrahi tedaviye benzer sonuçların olması lazer tedavisinin seçilmesinde bir diğer neden olmaktadır.
Sonuç olarak cerrahi tedavi gereken hemoroid, anal fistül ve pilonidal sinüs hastalarında başarılı sonuçları olan lazer tedavisi dünya genelinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Lazer tedavisi uygulanan hastalarda ağrı şikayetinin az olması, normal günlük hayata erken dönülmesi ve diğer yan etkilerin daha az görülmesi cerrahi tedavi seçeneğinde tercih edilmesine neden olmaktadır.
Randevu ve bilgi için tıklayın
Comments